Uz. Dr. Erdinç TUNÇ TUS Yazıları
MALPRAKTİS DENEN DERT !..
Son zamanlarda sıkça kullanılan ve ne yazık ki tıp uygulamalarıyla özdeşleştirilmeye çalışılan malpraktis (malpractice) sözcüğü, aslında her meslekteki hatalı, yanlış uygulamaları kapsamaktadır. Şöyle ki; hukuki malpraktis, mimari malpraktis de söz konusudur. Ancak; ne yazık ki, günümüzde diğer alanlarda yapılan ve ülkemizi hem içeride hem de dünyada çok olumsuz etkileyen birçok malpraktisten söz edilmezken medyanın ve egemen güçlerin etkisiyle tıbbi malpraktis daha çok öne çıkarılmaktadır.
Dışarda, malpraktisin tanımı şöyledir; “ Bir meslek mensubunun mesleğini, toplumda mesleğin ortalama basiretli ve saygın bir mensubunun her şart altında uygulaması gereken bilgi ve beceri ile uygulamaması sonucu, hizmetten yararlanan kişiye bir zarar vermesi ” ..
Ülkemizde ise, “hekim hatası”, “doktor hatası”, “tıbbî hata”, “tıbbî hizmetlerin kötü uygulanması”, “tıbbî yanlış uygulama” gibi kavramlar kullanılmaktadır. “Tıbbî hata”yı bir doktorun tedbirsizlik, dikkatsizlik, meslekte acemilik veya kurallara uymama sonucu tedavi ve bakım standartlarına uymayan davranışları ile hastasına zarar vermesi” olarak tanımlamak mümkündür.
Hastanın tanı ve tedavisi sırasında ortaya çıkan istenmeyen durumların hepsi malpractise veya “tıbbi hata” olarak nitelendirilmemelidir. Tıbbi malpractise ya da tıbbi hata; “Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeni ile bir hastanın zarar görmesi; hekimliğin kötü uygulaması” olarak tanımlanmaktadır (TTB Etik İlkeleri madde 13).
Bu tanım yasadaki “tedbirsizlik, dikkatsizlik, meslek ve sanatta acemilik” kavramlarıyla örtüşmektedir. Malpractise “Bir doktorun itinasızca veya yanlış tedavisi” olarak da tanımlanmaktadır.
Tıbbi terminolojide sıkça kullandığımız komplikasyon ise “Bir hastalığın seyri esnasında oluşan ikinci bir hastalık, mevcut hastalığa eklenen diğer bir hastalık veya bozukluktur”. Komplikasyonun yasal uygulamadaki karşılığı bazı yazarlara göre “İzin verilen risk” olarak yorumlanmıştır. Bu tanıma göre; hekimin tıbbın kabul ettiği normal risk ve sapmalar çerçevesinde davranarak gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen ortaya çıkan istenmeyen sonuçlardan yasal olarak sorumlu olmayacağı belirtilmektedir.
Başka bir anlatımla hastanın tanı ve tedavisi sırasında gelişen istenmeyen durumlar bazen olaya eklenen başka bir hastalık şeklinde tanımlanabilen “komplikasyon” şeklinde bazen de uygulanan tedavideki eksiklikler veya ihmal nedeniyle ortaya çıkan istenmeyen durumlar şeklinde tanımlanabilen “tıbbi hata” şeklinde görünmektedir.
Her ne olursa olsun, insanın olduğu her yerde hata da olacak elbet. Ancak; işte doktorunkine tolerans yok.
Bu yüzdendir, iki senedir, hekimlerimizin Tıpta Uzmanlık arayış hikayesinde, Malpraktisin büyük rol oynadığını görüyoruz. Hatta birkaç primer etkenden biri.
Herkes, 1. Kolay bir branş olmasını, 2. Kolay branşın bal – kaymak hocası olmasını, 3. Bal – kaymak hocası olan kolay branşın nöbeti olmamasını, 4. Nöbeti olmayan, bal – kaymak hocalı kolay branşın, iyi para kazandırmasını, 5. İyi para kazandıran, nöbeti olmayan, bal – kaymak hocalı kolay branşın, malpraktissiz de olması istiyor.
……Tabii !…..Güzel olan da budur zaten…….
Ama hangi branş vardır ki böyle olan ?
Bazen soruyorum, malpraktisi olmayan bir branş var mı bildiğiniz ?” diyorum. Herkes bana “Anatomi” diyor. J Ben daha önce bunu düşünmemişim gibi.
Malpraktisin daniskası vardır Anatomide. Bir yanlış bilgi, bir yanlış söz, cümle kelle götürür. Teorik bilgi, telafisi yok.. “Pardon” u olmaz..
Kadın Doğum için dünyaya gelmiş doktor, sırf malpraktis yaparım diye seçmiyor artık. “Niye ?” diyorum, “malpraktis yaparsam” diyor. “Yapma” diyorum, “Aaa ?” diyor.. Aklına bile getirmemiş malpraktis yapmaması gerektiğini..
Denilebilir ki en fazla ceza Kadın Doğum’da var..
Eee? Gene yapmayın !.. .
Malpraktis başka komplikasyon başka kardeşlerim.. Malpraktisi komplikasyonla karıştırmayın..
Malpraktis yaparsanız da cezanızı ödeyin kardeşim.. Ama beni mutlu edecek branşı, ben malpraktis yaparım diye neden seçmeyeyim ?!.. Demirden korkup trene binmemek gibi geliyor bana..
Burada şu da söylenebilir : “Biz birsey yapmasak da , hasta yakınları ya da hastanın kendisi bizi şikayet ediyor !”..
E şimdi ne olur ki ? Mahkemeye çıkarsınız, hakim olayı çeşitli birimler göndererek görüş alır ( Tıbbi Etik Kurulu, Sağlık Bakanlığı Hakem Hastaneleri, Sağlık Kurulu Başkanlığı gibi.. ).. Siz işinizi doğru yaptıktan sonra, ne gelir başınıza soruyorum ne gelir ? Bu ülkede evet herşey, değerler, yargılamalar, kararlar, kararlara etkiler tartışılabilir, ama emin olun “DOĞRULUK ASLA ŞAŞMAZ !”…..Emin olun, bu ülkede doğrular, doğruluk denen şey var.. Aklanırsınız…….
Tıbbın her branşında var malpraktis tehlikesi veya tehditi.. Olmayan branş yok….Teorik veya pratik….Var !….
Ne yapalım ? Vaz mı geçelim ?.. Asla.. Ne istiyorsanız, sizi ne mutlu edecekse o branşı seçeceksiniz.. Yolu yok…İşinizi doğru yapın ! Kafalar başka yerde olmayacak işte olacak.. İşinizi iyi öğrenir, emek harcar, yorulur ve elinizdeki işi – ne olursa – ciddi yaparsanız, AKLINIZ İŞİNİZDE OLURSA emin olun, artık iş malpraktisden çıkıyor, komplikasyona giriyor !.. Herhangi başka bir iş için de geçerli değil midir bu ? Pilotların malpraktisi daha mı hafiftir bizimkinden ? … Bedeli de daha ağırdır !.. Evlilikte, annelikte, babalıkda malpraktis yok mudur ?.. Bunların bedeli ?
Yaşamın her alanında malpraktis var..
Malpraktis’den korkanın, mesleğinde mutluluğu yakalama şansı da olamaz !..
Sağlıklı, Mutlu, Malpraktis’den uzak günler dilerim..
Uz.Dr. Erdinç TUNÇ
TUS ve Anatomi
Çok kıymetli arkadaşlar,
Bu sınavı başaracağız.. Başka yolu yok !.. Bitti !..
Ama nasıl ?..
Çok tecrübeli bir ağabeyiniz olarak söylüyorum, her zaman da söylediğim gibi, bu sınavın öncelikle yapılmayacak, başarılamayacak, asla geçilemeyecek bir sınav olmadığını sürekli kendimize söyleyeceğiz.. Bir duvar var önümüzde ve bu duvar delinecek, yıkılacak neyse.. İster elimizle, ister tırnağımızla, ister kafamızla, ister taşla, sopayla veya kürekle.. İşimiz bu !..Bunu yapacağız..
Şimdi gelelim “Nasıl ?!” sorusuna..
İşte burada problem başlıyor..
Herkes istiyor ki; “Duvar püf !” deyince yıkılsın.. Ben zorlanmayayım.. Kolayca atlayalım bu engeli..
….
İşte bu sınavı da “Zor” yapan bu !..
….
Bir futbolcu da, tüm rakipler yenilsin ister.. Golcü hep gol atayım, kaleci her topu kolayca tutayım ister..
Bakkal tüm malları hemen satılsın ister.. Lokantacı müşteriler kuyruk olsun, yemekleri kendi alıp, paraları kasaya koysun ister.. Herkes en az zahmetle, en çok kazanç ister..
Peki, mümkün müdür ?..
Hiçbir duvar kendiliğinden yıkılmaz, delinmez !..
…
Biz de kendimizi, yorulmaya, zahmete, emek vermeye, ter dökmeye, sonra karşılığını beklemeye şartlandırarak işe başlayacağız..
Bileceğiz ki; “Hiçbir kazanç, emeksiz olmuyor” ve “Her emek, ama her emek, her zahmet, uğraş mutlaka karşılık bulur, yani kazanç elde eder !..”
…..
Peki, nereden başlayacağız emek vermeye.. İlk iş nedir ? Nasıl başlayacağız ?..
….
1. İşe başladık bile.. Korteksimize dedik ki, yorulacağız, çalışacağız, emek vereceğiz, sen de hazırlan arkadaş !.. Ona göre programla kendini !.. Önce biz ona öğreteceğiz ne yapması gerektiğini, ondan sonra o kendini buna programlayıp, bizi yönetecek, şartlandıracak ve biz artık o yolda yürüyeceğiz.. Tıpkı çocukken ya da gençken her şeyi aslında bizim ona öğrettiğimiz, deneme – yanılmalarla, tecrübelerle ona gösterdiğimiz, ona bir data hazırlayıp, ondan sonra da işi ona bırakıp, ipleri ona teslim ettiğimiz, artık sen oldun, bizi otomatikleştir dediğimiz gibi..
2. Kitaplardan çalışacağız.. Öğreneceğiz.. Unutmayacağız.. Sorular da ordan çıkacak.. Yani, sorular çıktığı zaman, hemen tanıyıp, göster yerini dediklerinde şak ! diye bulup göstereceğimiz soruları, konuları görüp, cevap vereceğiz.. Yani materyalimiz ders kitapları..
3. E bize yardımcı olan kişiler var.. Onlar tecrübeliler.. Yazmışlar neleri çalışmamız gerektiğini.. O zaman onlara güvenelim ve kitaplarından çalışalım.. Hatta gelebilecek soruları, bizi zahmetten de kurtarıp, soru kitabı diye de toplamışlar.. Hazır soruları da çalışıp antrenman da yapmak lazım..
4. Bu işin sırrı tekrar ise (çünkü bazen beyin sıkılır, başka şeyler öğrenmek, renk katmak ister… Unutur… Dalar…), Defalarca okumak, tekrar etmek, yaramazlık yapan beyine ısrarla, sabırla, sakin sakin “ Bak bu lazım olacak bize, öğrenmemiz lazım, soru gelir de yapamazsak mahcup oluruz, bize çalışmamış derler, ayıp olur ! Yakınlarımız da üzülür biz de !” diye ona bunları öğretmemiz lazım !..
Yani aslında işin sırrı şu !.. Kafamızda eğitilmesi gereken, telkin edilmesi, terbiyeli – uslu hale getirilmesi gereken bir yaramaz köpek var aslında… Ve biz onu eğitmeli, sınav anında ya da
Yetenek Sizsiniz “’e çıktığımız zaman; onun, bizim ona öğrettiklerimizi yapıp, bizi mahcup etmemesi gerekiyor.. Çünkü sonra, biz orda kıvranmayalım. “Acun bey, benim son anda haberim oldu ! İyi çalışamadık ! Heyecanlandı !.. Bu turu atlayalım, sonra çok güzel numaralarımız olacak ! Valla !.. Bak söz !..” demememiz gerekiyor..
……
Şimdi bir problem de şu : “ Hangi dersten başlayalım ?”..
…
Cevap o kadar basit ki : “ Siz hangisini istiyorsanız ! ”… Köpek hangisine hevesliyse !..
Benim tecrübem, madem bu iş eğitim işi, işe basit olan numaralarla başlamak, daha sonra zor numaralara geçmek gerekiyor gibi.. Baştan ürkütmemek gerekiyor yani…
Anatomi’ye ne dersiniz ?..
Başta iyi gider..
Mesela ben olsam (ki; bir zamanlar oldum !), – şimdi diyeceksiniz ki; ola ola Anatomist mi oldun ?.. Evet, benim köpek, üzerinde “Anatomi” yazan kulübesinde mutlu görünüyor !.. – önce Anatomiyi çalışırım.. Bu tecrübemle söylüyorum.. Aradan geçen yıllar bana bunu dedirtiyor..
Neden biliyor musunuz ?..
Anatomi, yaşadığımız mahalle.. Bilmemiz gerekiyor.. Bize burada olup bitenler soruluyor.. Evleri, binaları, okulları, camileri bilmemiz gerekiyor.. Tarif et diyorlar.. Nerde ne var.. Onun yanında, bunun arkasında diyebiliyor musun hemen, diyemiyor musun ?..
Mahallede, o binalarda kimler yaşar, bu Histoloji’ye girer..
Kim nasıl yaşar, ne iş yapar.. Bu da Fizyoloji’ye girer..
Eğer orada yaşayanlar normal davranmaz, tuhaflıklar acayiplikler yaparsa bu Patoloji’nin konusuna girer..
Mahallede yaşayanlar, dışarıdan gelen tuhaf tiplerce mi zorlandı, bozuldu da normal çalışamıyor.. Buna Mikrobiyoloji bakar..
Normal çalışmaya başlarsa, her şey yolunda.. Halletmek gerekirse tedavi başlıyor.. İlaç kullanılacaksa Farmakoloji veya Dahiliye, kökten çıkartılacaksa o bina Cerrahi gerektiriyor.. Binalarda sadece çocuklar çalışıyorsa, tedavi etmek için Pediatrist gidiyor binaya, yok sadece Kadınlar çalışıyorsa Kadın-Doğum’cular giriyor o binaya.. Hani o gözle bakın demek istiyorum..
Yani iş, ilk önce mahalleye hakim olmaktan geçiyor.. Ben mahalleye hakim olmalıyım önce.. Sonra diğerlerini bunun üzerine oturtmak daha kolay oluyor..
…..
Anatomi’yi nasıl çalışmalı ?..
….
Yine 22 yıllık tecrübeme dayanarak söylüyorum..
Ben, en önce, çıkmış, sorulmuş sorulara, üzerinde çalışılmış, çok işlevselliği olan, çok girdi – çıktısı olan binalardan, mahallede en dikkat çeken, en bilinmesi istenen binalara göz gezdirerek başlarım işe.. Çıkmış TUS sorularını alır, elimdeki hazır – güvenilir ders notunda, haritamda bir güzel işaretlerim. Bazılarının birer defa, bazılarının ikişer – üçer – dörder defa sorulduğunu görürüm.. Gözler en çok hangi bölgelerde yoğunlaşmış onu bir gözlemleyerek başlarım işe.. Bunları haritada, ders notumda kalın kalemlerle işaretlerim.. Bana da sorulduğunda, tak ! diye cevap veririm.. O sorular bana da ansızın sorulduğunda, haberim yoktu, çalışmamıştım, diye kıvranmam (bkz. Yetenek Sizsiniz, istenmeyen durum ! ).. Çıkmış TUS soruları hep gözümün önünde olur.. Böylece hem iki kitap okumaktan kurtulurum ( ders notu + çıkmış TUS soruları ), hem de ders notumda ilerlerken bana bir yol çizmiş olur.. Hem de her zaman görür hatırlamayı öğretirim beynime
(bakınız köpek !..)..
(bakınız köpek !..)..
Sonra haritayı, ders notumu, belirlenen sırada, önemli kutuları daha dikkat ve özenle, sabırla, kendime öğrete öğrete, anlata anlata, kenarlara kısa kısa notlar alıp, yeri geldiğinde kendime kızarak, yeri geldiğinde aferin’lerle okurum.. “O duvarı devirmeye, delmeye başladım !” derim kendi kendime.. “Sen hele duuur ! Daha da güçleneceğim !” derim.. Hep böyle, yavaş, bilerek, sakin ama güçlenerek !.. Zahmet çekmeye başlayarak.. Zahmeti, emeği kendime iş edinerek..
Sonra bölgelere ayrılmış mahallede, ilerlerken o bölgeyi öğrendim mi öğrenmedim mi, arada bir tekrar edip, bir de antrenman yapmam gerekir çalışma soruları ile.. Aniden soru ile karşılaşırsam ne yaparım, ne cevap veririm diye..
Kursa gelen arkadaşların, bu konuda bir rehber tuttuklarını görüyoruz. Rehber önde onlar arkada.. İşler yolunda, kolaylaştı gibi görünüyor ama, rehber, eğitmen, direkt sizle iletişim halinde.. Size kolaylık sağlar ama, kafadaki köpek de size bakar.. Sizden emir alır, o sadece sizi dinler.. Siz izin verirseniz uyur, siz isterseniz – “Dinle bak bu adamı ne diyor ! Öğren !” derseniz dinler.. Ama dedik ya sık sık uyumaya meyilli, oyun oynamaya meraklı, sıkılır çabuk.. İş köpeğin motive edilmesi ve öyle tutulmasında.. Yani bu da kursa gelen arkadaşların yapması gereken..
Hani duyarsınız ya, 10 saat çalışıyorum, olmuyor diyenleri.. Veya görmüşsünüzdür, 3 saat çalışanın, 10 saat çalışandan daha başarılı olduğunu.. İş köpekle ne kadar ilgilenildiği ile ilgili bir durum değil ki, iş köpekle nasıl ilgilenildiğinde.. Gerçekten eğitim var mı, yoksa bilinçsiz, rastgele, otur otur sen ona bak, o sana.. Olursa olur, olmazsa olmaz mı ?.. Biraz “Köpeklere fısıldayan Adam” olsanıza beyninize..
Köpekler ( bu sefer gerçek köpeklerden bahsediyorum ), bilirsiniz eğitimlerinde rutini severler.. Eğitimde rutin şarttır.. Bıkmadan usanmadan, tekrar tekrar.. Sonra da gösteriye çıkınca “Başarı !”.. Olay basit.. Zor olan eğitim kısmı.. Ama hiçbir iyi eğitim almış köpek, eğitimini unutmuyor.. Öğretileni hep yapıyor, anında, her ortamda..
Gerekli olan şey : “Eğitim”..
Yapılacak şey : “Sabırla tekrar” (Hem konuyu, hem çalışma sorularını – Konuyu tekrar ederken zaten üzerine işaretlediğimiz çıkmış TUS sorularını da görüyoruz)…
….
Sıralama :
1. Şartlanma – Şartlandırma ! (Kazanmaya şartlanma, eğitime şartlanma, bunun yapılması gerekliliğine şartlanma !).. “Bu duvar yıkılacak !..”
2. Hemen çıkmış TUS sorularını, soru – cevap, soru – cevap olarak ezberleme.. Sorulunca hemen cevabını yapıştıracak şekilde hakim olma.. Böylece yeniden gelirse ki; geliyor, hemen yapıp, hem moral kazanma, hem elde var bir deme, hem de süreden kazanma.. Bir kazanç da; gelmiş olanları görerek, gelebilecek yerlerin açıkta kalması ve kendilerini daha belli etmeleri.. “Daha önce bu duvarı yıkmaya çalışanların, vurduğu yerler, ya duvar galip gelmiş, ya da bazı bölgeler derincene !..”
3. Konuların artık, eldeki haritadaki sırayla, sakin – basiretli – ısrarlı – amaca yönelik ele alınması, çalışmak, eğitime ciddi bir şekilde başlamak.. “Aynı yere defalarca, vurma; bıkmama, usanmama, acıya direnç..”
4. Unutmalara karşı, kısa – çabuk, sesli komutlarla çalışma, aferin’lerle motivasyon, unutmalarda tekrarlama ve ufak kızmalar..
5. En az dört kez çalışma gerekliliği, azı yetmiyor.. “Dört ciddi deneme !..”
6. Ders bittiğinde, mahalleye tepeden bakış yeteneği kazanıldı mı, mahalleye hakim miyiz, değil miyiz, mutlaka çalışma soruları ve deneme sınavları ile kontrol etme gerekliliği…
7. Bu ufak gösterilerde, karşılaşılan aksaklıkların üzerine eğilme, yeniden oraları gözden geçirme, denetleme..
8. Büyük gösteriye konsantre olma ve “Köpek”le bütünleşme..
Yık bakalım şu duvarı !… Ya da duvarı zaten deldiğini gör !…
Uz. Dr. Erdinç TUNÇ
TUS İçin Anatomi’ye Nasıl Çalışmalıyız?
Çok kıymetli arkadaşlar,
Bu sınavı başaracağız.. Başka yolu yok !.. Bitti !..
Ama nasıl ?..
Çok tecrübeli bir ağabeyiniz olarak söylüyorum, her zaman da söylediğim gibi, bu sınavın öncelikle yapılmayacak, başarılamayacak, asla geçilemeyecek bir sınav olmadığını sürekli kendimize söyleyeceğiz.. Bir duvar var önümüzde ve bu duvar delinecek, yıkılacak neyse.. İster elimizle, ister tırnağımızla, ister kafamızla, ister taşla, sopayla veya kürekle.. İşimiz bu !..Bunu yapacağız..
Şimdi gelelim “Nasıl ?!” sorusuna..
İşte burada problem başlıyor..
Herkes istiyor ki; “Duvar püf !” deyince yıkılsın.. Ben zorlanmayayım.. Kolayca atlayalım bu engeli..
….
İşte bu sınavı da “Zor” yapan bu !..
….
Bir futbolcu da, tüm rakipler yenilsin ister.. Golcü hep gol atayım, kaleci her topu kolayca tutayım ister..
Bakkal tüm malları hemen satılsın ister.. Lokantacı müşteriler kuyruk olsun, yemekleri kendi alıp, paraları kasaya koysun ister.. Herkes en az zahmetle, en çok kazanç ister..
Peki, mümkün müdür ?..
Hiçbir duvar kendiliğinden yıkılmaz, delinmez !..
…
Biz de kendimizi, yorulmaya, zahmete, emek vermeye, ter dökmeye, sonra karşılığını beklemeye şartlandırarak işe başlayacağız..
Bileceğiz ki; “Hiçbir kazanç, emeksiz olmuyor” ve “Her emek, ama her emek, her zahmet, uğraş mutlaka karşılık bulur, yani kazanç elde eder !..”
…..
Peki, nereden başlayacağız emek vermeye.. İlk iş nedir ? Nasıl başlayacağız ?..
….
1. İşe başladık bile.. Korteksimize dedik ki, yorulacağız, çalışacağız, emek vereceğiz, sen de hazırlan arkadaş !.. Ona göre programla kendini !.. Önce biz ona öğreteceğiz ne yapması gerektiğini, ondan sonra o kendini buna programlayıp, bizi yönetecek, şartlandıracak ve biz artık o yolda yürüyeceğiz.. Tıpkı çocukken ya da gençken her şeyi aslında bizim ona öğrettiğimiz, deneme – yanılmalarla, tecrübelerle ona gösterdiğimiz, ona bir data hazırlayıp, ondan sonra da işi ona bırakıp, ipleri ona teslim ettiğimiz, artık sen oldun, bizi otomatikleştir dediğimiz gibi..
2. Kitaplardan çalışacağız.. Öğreneceğiz.. Unutmayacağız.. Sorular da oradan çıkacak.. Yani, sorular çıktığı zaman, hemen tanıyıp, göster yerini dediklerinde şak ! diye bulup göstereceğimiz soruları, konuları görüp, cevap vereceğiz.. Yani materyalimiz ders kitapları..
3. E bize yardımcı olan kişiler var.. Onlar tecrübeliler.. Yazmışlar neleri çalışmamız gerektiğini.. O zaman onlara güvenelim ve kitaplarından çalışalım.. Hatta gelebilecek soruları, bizi zahmetten de kurtarıp, soru kitabı diye de toplamışlar.. Hazır soruları da çalışıp antrenman da yapmak lazım..
4. Bu işin sırrı tekrar ise ( çünkü bazen beyin sıkılır, başka şeyler öğrenmek, renk katmak ister.. Unutur.. Dalar.. ), Defalarca okumak, tekrar etmek, yaramazlık yapan beyine ısrarla, sabırla, sakin sakin “ Bak bu lazım olacak bize, öğrenmemiz lazım, soru gelir de yapamazsak mahcup oluruz, bize çalışmamış derler, ayıp olur ! Yakınlarımız da üzülür biz de !” diye ona bunları öğretmemiz lazım !..
Yani aslında işin sırrı şu !.. Kafamızda eğitilmesi gereken, telkin edilmesi, terbiyeli – uslu hale getirilmesi gereken bir yaramaz köpek var aslında.. Ve biz onu eğitmeli, sınav anında ya da
“ Yetenek Sizsiniz “’e çıktığımız zaman; onun, bizim ona öğrettiklerimizi yapıp, bizi mahcup etmemesi gerekiyor.. Çünkü sonra, biz orda kıvranmayalım. “Acun bey, benim son anda haberim oldu ! İyi çalışamadık ! Heyecanlandı !.. Bu turu atlayalım, sonra çok güzel numaralarımız olacak ! Valla !.. Bak söz !..” demememiz gerekiyor..
……
Şimdi bir problem de şu : “ Hangi dersten başlayalım ?”..
…
Cevap o kadar basit ki : “ Siz hangisini istiyorsanız ! ”… Köpek hangisine hevesliyse !..
Benim tecrübem, madem bu iş eğitim işi, işe basit olan numaralarla başlamak, daha sonra zor numaralara geçmek gerekiyor gibi.. Baştan ürkütmemek gerekiyor yani…
Anatomi’ye ne dersiniz ?..
Başta iyi gider..
Mesela ben olsam ( ki; bir zamanlar oldum ! 🙂 ), – şimdi diyeceksiniz ki; ola ola Anatomist mi oldun ?.. Evet, benim köpek, üzerinde “Anatomi” yazan kulübesinde mutlu görünüyor !.. – önce Anatomiyi çalışırım.. Bu tecrübemle söylüyorum.. Aradan geçen yıllar bana bunu dedirtiyor..
Neden biliyor musunuz ?..
Anatomi, yaşadığımız mahalle.. Bilmemiz gerekiyor.. Bize burada olup bitenler soruluyor.. Evleri, binaları, okulları, camileri bilmemiz gerekiyor.. Tarif et diyorlar.. Nerde ne var.. Onun yanında, bunun arkasında diyebiliyor musun hemen, diyemiyor musun ?..
Mahallede, o binalarda kimler yaşar, bu Histoloji’ye girer..
Kim nasıl yaşar, ne iş yapar.. Bu da Fizyoloji’ye girer..
Eğer orada yaşayanlar normal davranmaz, tuhaflıklar acayiplikler yaparsa bu Patoloji’nin konusuna girer..
Mahallede yaşayanlar, dışarıdan gelen tuhaf tiplerce mi zorlandı, bozuldu da normal çalışamıyor.. Buna Mikrobiyoloji bakar..
Normal çalışmaya başlarsa, her şey yolunda.. Halletmek gerekirse tedavi başlıyor.. İlaç kullanılacaksa Farmakoloji veya Dahiliye, kökten çıkartılacaksa o bina Cerrahi gerektiriyor.. Binalarda sadece çocuklar çalışıyorsa, tedavi etmek için Pediatrist gidiyor binaya, yok sadece Kadınlar çalışıyorsa Kadın-Doğum’cular giriyor o binaya.. Hani o gözle bakın demek istiyorum..
Yani iş, ilk önce mahalleye hakim olmaktan geçiyor.. Ben mahalleye hakim olmalıyım önce.. Sonra diğerlerini bunun üzerine oturtmak daha kolay oluyor..
…..
Anatomi’yi nasıl çalışmalı ?..
….
Yine 22 yıllık tecrübeme dayanarak söylüyorum..
Ben, en önce, çıkmış, sorulmuş sorulara, üzerinde çalışılmış, çok işlevselliği olan, çok girdi – çıktısı olan binalardan, mahallede en dikkat çeken, en bilinmesi istenen binalara göz gezdirerek başlarım işe.. Çıkmış TUS sorularını alır, elimdeki hazır – güvenilir ders notunda, haritamda bir güzel işaretlerim. Bazılarının birer defa, bazılarının ikişer – üçer – dörder defa sorulduğunu görürüm.. Gözler en çok hangi bölgelerde yoğunlaşmış onu bir gözlemleyerek başlarım işe.. Bunları haritada, ders notumda kalın kalemlerle işaretlerim.. Bana da sorulduğunda, tak ! diye cevap veririm.. O sorular bana da ansızın sorulduğunda, haberim yoktu, çalışmamıştım, diye kıvranmam ( bkz. Yetenek Sizsiniz, istenmeyen durum ! ).. Çıkmış TUS soruları hep gözümün önünde olur.. Böylece hem iki kitap okumaktan kurtulurum ( ders notu + çıkmış TUS soruları ), hem de ders notumda ilerlerken bana bir yol çizmiş olur.. Hem de her zaman görür hatırlamayı öğretirim beynime ( bakınız köpek !.. )..
Sonra haritayı, ders notumu, belirlenen sırada, önemli kutuları daha dikkat ve özenle, sabırla, kendime öğrete öğrete, anlata anlata, kenarlara kısa kısa notlar alıp, yeri geldiğinde kendime kızarak, yeri geldiğinde aferin’lerle okurum.. “O duvarı devirmeye, delmeye başladım !” derim kendi kendime.. “Sen hele duuur ! Daha da güçleneceğim !” derim.. Hep böyle, yavaş, bilerek, sakin ama güçlenerek !.. Zahmet çekmeye başlayarak.. Zahmeti, emeği kendime iş edinerek..
Sonra bölgelere ayrılmış mahallede, ilerlerken o bölgeyi öğrendim mi öğrenmedim mi, arada bir tekrar edip, bir de antrenman yapmam gerekir çalışma soruları ile.. Aniden soru ile karşılaşırsam ne yaparım, ne cevap veririm diye..
Kursa gelen arkadaşların, bu konuda bir rehber tuttuklarını görüyoruz. Rehber önde onlar arkada.. İşler yolunda, kolaylaştı gibi görünüyor ama, rehber, eğitmen, direkt sizle iletişim halinde.. Size kolaylık sağlar ama, kafadaki köpek de size bakar.. Sizden emir alır, o sadece sizi dinler.. Siz izin verirseniz uyur, siz isterseniz – “Dinle bak bu adamı ne diyor ! Öğren !” derseniz dinler.. Ama dedik ya sık sık uyumaya meyilli, oyun oynamaya meraklı, sıkılır çabuk.. İş köpeğin motive edilmesi ve öyle tutulmasında.. Yani bu da kursa gelen arkadaşların yapması gereken..
Hani duyarsınız ya, 10 saat çalışıyorum, olmuyor diyenleri.. Veya görmüşsünüzdür, 3 saat çalışanın, 10 saat çalışandan daha başarılı olduğunu.. İş köpekle ne kadar ilgilenildiği ile ilgili bir durum değil ki, iş köpekle nasıl ilgilenildiğinde.. Gerçekten eğitim var mı, yoksa bilinçsiz, rastgele, otuır otur sen ona bak, o sana.. Olursa olur, olmazsa olmaz mı ?.. Biraz “Köpeklere fısıldayan Adam” olsanıza beyninize..
Köpekler ( bu sefer gerçek köpeklerden bahsediyorum ), bilirsiniz eğitimlerinde rutini severler.. Eğitimde rutin şarttır.. Bıkmadan usanmadan, tekrar tekrar.. Sonra da gösteriye çıkınca “Başarı !”.. Olay basit.. Zor olan eğitim kısmı.. Ama hiçbir iyi eğitim almış köpek, eğitimini unutmuyor.. Öğretileni hep yapıyor, anında, her ortamda..
Gerekli olan şey : “Eğitim”..
Yapılacak şey : “Sabırla tekrar” ( Hem konuyu, hem çalışma sorularını – Konuyu tekrar ederken zaten üzerine işaretlediğimiz çıkmış TUS sorularını da görüyoruz )..
….
Sıralama :
1. Şartlanma – Şartlandırma ! ( Kazanmaya şartlanma, eğitime şartlanma, bunun yapılması gerekliliğine şartlanma ! ).. “Bu duvar yıkılacak !..”
2. Hemen çıkmış TUS sorularını, soru – cevap, soru – cevap olarak ezberleme.. Sorulunca hemen cevabını yapıştıracak şekilde hakim olma.. Böylece yeniden gelirse ki; geliyor, hemen yapıp, hem moral kazanma, hem elde var bir deme, hem de süreden kazanma.. Bir kazanç da; gelmiş olanları görerek, gelebilecek yerlerin açıkta kalması ve kendilerini daha belli etmeleri.. “Daha önce bu duvarı yıkmaya çalışanların, vurduğu yerler, ya duvar galip gelmiş, ya da bazı bölgeler derincene !..”
3. Konuların artık, eldeki haritadaki sırayla, sakin – basiretli – ısrarlı – amaca yönelik ele alınması, çalışmak, eğitime ciddi bir şekilde başlamak.. “Aynı yere defalarca, vurma; bıkmama, usanmama, acıya direnç..”
4. Unutmalara karşı, kısa – çabuk, sesli komutlarla çalışma, aferinlerle motivasyon, unutmalarda tekrarlama ve ufak kızmalar..
5. En az dört kez çalışma gerekliliği, azı yetmiyor.. “Dört ciddi deneme !..”
6. Ders bittiğinde, mahalleye tepeden bakış yeteneği kazanıldı mı, mahalleye hakim miyiz, değil miyiz, mutlaka çalışma soruları ve deneme sınavları ile kontrol etme gerekliliği…
7. Bu ufak gösterilerde, karşılaşılan aksaklıkların üzerine eğilme, yeniden oraları gözden geçirme, denetleme..
8. Büyük gösteriye konsantre olma ve “Köpek”le bütünleşme..
Yık bakalım şu duvarı !… Ya da duvarı zaten deldiğini gör !…
Uz. Dr. Erdinç TUNÇ
Unutmamak ve Başarı
Max Planck Nörobiyoloji Enstitüsü’nden bilim adamları, öğrenme işlevi sırasında, yeni hücre kontaklarının kurulduğunu gösterdiler. Üstelik bu kontaklar öğrendiğimizin uzun süre kalıcı olmasını “istemesek bile” kuruluyor. Aralıklı olarak inaktive edilen bu kontaklar, tekrar aktive edildiğinde de unuttuğumuz bilgiyi hatırlamamızı sağlıyor.
Yeni bir bilgiyle ilk karşılaşmamızda aktive olan hücreden komşu hücreye doğru bir uzantı çıkarak, pek çok komşu hücreyle birleşip bir sinaps yapmakta. Böylece bir hücreden diğerine bilgi aktarımı mümkün olmakta. Bu kontağın bozulması, uzun süreli canlı halde tutulmaması, o bilgiyi unutmak anlamına geliyor.
Neleri unutmuyoruz ki; isimleri, yüzleri, sözcükleri ve daha nice yaşanmış şeyleri. Nasıl işlediği hakkında halen derin şüphelere sahip olduğumuz dahi organımız beyin, öğrenmek gibi son derece zor bir işlemi başarıyla tamamladıktan sonra, öğrendiklerini sebebi meçhul bir şekilde yine aynı ustalıkla unutmaya başlıyor. Unutmanın kelime manası “hatırlamamak” ya da “bir bilginin akıldan kaybolması”. ” Ben bu anı daha önceden yaşamıştım ! “, herkesin başına gelebilir, endişelenmeye gerek yok. Bazı teorilere göre tamamen beyin ve sinirlerin kimyasal aktivasyonuyla ilgili bir zamanlama hatası. Bazılarına göre ise, insanın aslında hiçbir şeyi unutmadığının belirtisi. Hafızaya girebilmeyi başarmış bir bilginin beynin sinir ağlarında belli formda istiflendiğini söyleyebiliriz. Demek ki aslında yok olmuyor sadece anında – istendiğinde bulunamıyor veya öyle bir yerde saklanıyor ki; bir türlü bulup çıkartamıyoruz. Aslında unutulan bilgi değil, bilginin nerede olduğu. Bir bilgi ne kadar çok işlenir, ne kadar derin işlemlere tabi tutulursa (bir telefon numarasını ezberlemek gibi) ve tabi ne kadar çok kullanılırsa unutulması da o kadar zorlaşıyor. Bir başka deyişle beyindeki ilişkili sinir ağları bağlantıları güçleniyor. Kısa dönemli hafıza olarak nitelendirilen ve beyine bilgi girişinin ikinci aşamasını oluşturan hafıza kategorisi, kritik bir görev üstleniyor unutmak ve hatırlamak arasında.
En sıradan gününüzün en sıradan anında dahi, beynimiz dış dünyadan gelen binlerce uyaranın hücumuna uğramakta. Ama biz bunun yüzde kaçını hatırlayabiliyoruz ki?.. Bir arkadaşım gördüğü bütün arabaları; plâka, renk, marka, model ve sahibiyle birlikte istemeden hafızasına alıyordu. Kendisi bu özelliğinden aslında kurtulmak istediğini, ama başaramadığını anlatırdı. Konuyla bağlantılı olarak, gördüğüm bir gazete haberinin başlığı, “Yağmur adam gerçek oldu” şeklindeydi. Bir film karakteri olan Yağmur Adam, çok yüksek fotoğraf hafızasına sahip, gördüğü hiçbir şeyi unutmayan bir otistik. Gazeteye haber olan kişi de, üstün fotoğraf hafızasına sahip olup, gördüklerini unutmamaktadır. Bu şahıs, daha önce hiç gitmediği Londra üzerinde helikopterle bir defa dolaştırıldıktan sonra, gördüğü sokakları, binaları, ağaçları, arabaları ve insanları üstün resim kabiliyetiyle aynen çizmiştir.
Sadece duyumsamanın ötesinde, algılama aşamasına geçerek, kısa dönemli hafızaya girmeyi başarabilen bilgi, daha derin işlemlerden geçerek uzun dönemli hafızaya girmeye hak kazanabiliyor. Kısa dönemli hafızaya girebilen bilginin uzun dönemli hafızaya ulaşmasının ilk koşulu : “Tekrarlanması”.. İkinci koşul ise kuşkusuz “Aradaki zaman”.
Hafıza teorilerine göre, beyne ulaşan görme, işitme, dokunma, tatma ve koku şeklindeki uyarılar otomatik olarak işlenmekte, bilgi ve çağrışım halinde ve birbirleriyle bağlantılı olarak depo edilmektedir. Hafızadaki bu bilgi, bir ihtiyaç veya çağrışım söz konusu olduğunda, kişinin ilk kayıt anındaki duygularına, dikkatine ve algı açıklığına göre hatırlanabilmektedir. Yani kitap kütüphanede vardır; ancak kütüphane memurunun bunu doğru olarak bulup bize teslim etme hızı değişebilmektedir. Bundan dolayı, hafıza kuvveti iki boyutta ölçülmektedir. Birisi, ilk kayıt ve işleme (hafızaya alma), diğeri hatırlamadır.
Araştırmacılar, sinapsların bir fonksiyonu olduğunu, uyarıların artmasına paralel olarak yeni sinapslar oluştuğu için bilgilerin buralarda depolandığını kabul ederler.
Yapılan araştırmalar, bilgilerin kaydedildikten sonraki hatırlanma süreleriyle ilgili olarak üç çeşit hafıza-hatırlama mekanizmasının varlığını göstermektedir:
1- Kısa süreli hafıza : Bir kişiye sık sık ve yakın aralıklarla telefon edildiğinde, bir müddet sonra ister istemez telefon numarası geçici hafızaya alınır. Bu tip hafıza yeni sinaps oluşumu veya sinapslar-arası bağlantının güçlendirilmesiyle alâkalıdır. Bu hafıza mekanizmasının nasıl işlediği henüz tam olarak ortaya konamamıştır.
2- Orta süreli hafıza :Alıştığımız veya her gün mâruz kaldığımız ses, görüntü ve temas uyarıları bununla ilgilidir. Buradaki geri çağırma mekanizmasında uyarılar üzüntü, ağrı, sevinç, hayret gibi duyguları tetikleyerek kaydedildiğinde, unutma ve ihmal etmenin azaldığı bulunmuştur. Bu gibi yeni ve dikkat çeken sıra dışı bilgileri almaya ve tekrarlamaya karşı tabiî bir eğilimimiz vardır. Talebelere bir konuyu anlatırken dikkat çekici ve alışık olmadıkları bir misâl verip, onların duygularını tetiklersek, hafızaya kaydolma ve sonra hatırlama kolaylaşır. Diğer yandan, sıra dışı uyaranlar sinaps öncesi sinir hücresinde kalsiyum miktarında artışa sebep olmaktadır. Kalsiyum miktarı fazla olan sinir hücresinin sinapsından orta süreli olarak zayıf sinyaller bile daha kolay geçmekte ve kolayca hatırlanmaktadır.
3- Uzun süreli hafıza :Sinapslarda elektrik akımı ve nörotransmitter seviyelerinin artışı ve azalışı dışında yeni protein sentezi de görülmektedir. Dolayısıyla kişi, protein sentezini bloke eden ilâçlar aldığında, uzun süreli hafıza ve hatırlamada problemler yaşayabilir.
Hafızanın kullanılması esnasında bilgilerin depodan çıkarılması, sinapsların kendi işi ile olamaz. Bunu bilgisayar misâliyle izah edebiliriz. Bilgisayar hard diskleri veya Google gibi tarama siteleri çok miktarda hedef bilgiyi arayıp, tarayıp depo edebilir. Ancak bilgiyi depodan çıkarmak için de mutlaka şuurlu-akıllı bir kişinin bilgisayarın tuşlarına basarak bilgileri depodan çağırması şarttır.
Kısa süreli hafızanın, haftalar veya yıllar sonra cevap verebilecek uzun süreli hafızaya dönüştürülmesi için “pekiştirme” gereklidir. Asgari pekiştirme için 5–10 dakika, güçlü pekiştirme için 1 saat veya daha uzun bir süre gereklidir. Pekiştirme esnasında kodlama da yapılır. Farklı bilgiler, farklı hafıza kodları şeklinde depo edilir. Kodlarken benzer eski bilgiler hafızadan çıkarılır, yeni bilgiyle benzer ve zıt yanları kodlanarak hafızaya yeniden yerleştirilir (veya hafıza yeniden oluşturulur).
Bu, kütüphanelerde arşiv yaparken A’dan Z’ye harf sisteminin kullanılması gibi bir şeydir. Bilgiler hafızaya yerleştirilirken ve buradan çıkarılıp kullanılırken benzer , aynı yere konur ve çıkarılır. Tıpkı benzer bilgileri, bilgisayarımızda save ederken aynı dosyaya aldığımız gibi..
Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda başarı için anahtar bellidir :
“Çok tekrar edip – Kolay Hatırlama – Doğruyu işaretleme”
Tersten gelelim ( tümden gelim yapalım ) :
“Sınavı nasıl kazanacağız ? – Doğruları işaretlersek.
Doğruları nasıl bileceğiz ? – Sınavda kolay hatırladıklarımızı,,
Neleri kolay hatırlayacağız ? – Çok tekrar ettiklerimizi…”
ŞİMDİ HEMEN TEKRAR – HIZLI TEKRAR – KOLAY HATIRLAMA…
Hepinize tekrar tekrar kolay gelsin.. İyi hatırlamalar…
Uz. Dr. Erdinç TUNÇ
Yorumlar
Yorum Gönder